İngiliz yazar Winterson; “Kitaplar bizi kendimize okur” der.

Okuduklarınızda kendinizi buluyorsanız, okuduklarınızda tanımlayamadığınız ve tamamlayamadığınız  eksikliklerinizi tamamlıyor veya sizi siz olmaktan çıkartan fazlalıklarınızı heykeltıraş ustalığında yontabiliyorsanız Kafka’nın dediği gibi okuyarak, “İçinizdeki donmuş denizi kıran baltalar” kullanıyorsunuz demektir.

 

Okumak tırnağında bununla yetinmeyen Franz Kafka, “Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki” de diyor.

 

Lise yıllarında John Steinbeck’in  Gazap Üzümleri kitabını tarih sınavını ihmal ederek iki gecede okumuştum. Bu kitabın yüzünden kimseye nasip olmayacak şekilde Tarih yazılısından sıfır çekmiştim.

Tarih konusunda pek başarılı olmasam da Yakın Türk Tarihi konusunda fena değildim.

Allah sağlıklı ömürler versin, Afyon Lisesi’ndeki Tarih Öğretmenimiz Abdullah Bozok sınavdan neden sıfır çektiğimi sorduğunda “Valla hocam, iki gecedir, gazap üzümlerini okuyorum, ne yapayım elimden bırakamadım” dediğimde “Tüh, keşke sana oradan sorsaydık” demişti…

 

Bu paragrafım lütfen öğrencilik hayatımızın nostaljisi, arkadaş canlılığı/sahiplenme olarak kabul edilsin. Tarihten sıfırdan çeksem şimdi Sosyal Bilgiler öğretmenliğinden emekli olan can kardeşim Semiha Eray (Semiha Duman) arkadaşım nasıl olsa bir sonraki yazılıda bana altılık yedilik bir kağıt yazacak, onluk bir ödev hazırlayacak ben de nasıl olsa sınıfı geçecektim.

Abdullah Hocam yazılarımızdan bunu da bilir ama bilmezden gelir, bu tür öğrencileri sözlüde ıncığından cıncığına verdiklerini geri alacak şekilde sınavdan geçirir, geçip kalmamıza öyle karar verirdi.

Yani hepimizin köşesinden bucağından bulaştığı kopya durumu bizde de vardı.

Ama bunları bilip de maksat bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek saikiyle hareket eden bilgiyi yazılı sınavda değil sözlüyle de ölçen ona göre değerlendiren “hayatın içinde pişmiş” her şeye rağmen öğrencilerinden yana olan öğretmenlerimiz vardı.

 

Abdullah Bozok, bizim yıllarımızda sert ve biraz fazla dayakçı olsa da Afyonlu olması babıyla hepimizi tanır, hepimizin ‘okumasını’ ister ve bu yüzden de bizim gibi hareketli bazı öğrencileri memleket çocuğuna sahip çıkma anlamında yakından takip ederdi.

Yazılıda sıfır çekmem (ya da kitabı okuyup okumadığım tam karar veremeyen) Abdullah Hocam’ın gerçekten kafasına takılmış olmalı ki, teneffüste tuvaletten çıkıp sınıfa girerken Afyon Lisesi’nde orta bina dediğimiz ana binanın giriş kapısında beni çevirdi: “Üf yine leş gibi kokuyorsun, birinci mi içtin len” dedikten sonra “Söyle bakem, o kitapta en beğendiğin söz, seni en çok etkileyen cümle hangi cümle?” diye sormuştu…

Ben de bir dakika deyip yanımda olan kitabı gidip sınıftan alıp gelmiş ve altını çizdiğim  ”Üzümler şarap yapabilmek için ezilmelidir,elmaslar basınç altında şeklini alır. Zeytinler, yağını çıkarmak için sıkılırlar ve tohumlar, karanlıkta büyür. Ne zaman kendinizi ezilmiş, sıkışmış, baskı altında ya da karanlıkta hissederseniz, bilin ki güçlü bir değişim ve dönüşüm süreci içerisindesiniz. Bu sürece güvenin” kısmını okumuştum…

 

Abdullah Hocam gözlerim içine bakıp, ağzı kapalı şakaklarından belli olacak şekilde bir beş altı saniye düşünüp dişlerini gıcırdattıktan sonra “Tamam ama okuduklarını çantanda değil, kafanda taşı” demiş ve eklemişti: haftaya sözlüdesin, şimdiden söylüyorum…

Bu da önemli bir dersti, önemli bir öğretim-eğitim şekliydi.

 

Lise yıllarından günümüze gelelim. John Steinbeck’in  İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazdığı Gazap Üzümleri, kapitalizmin toplumlar üzerindeki olumsuz sonuçlarını görmek isteyen kişiler için lokomotif ve bir o tadar da ağır seyirli analitik kitaptır.

Bununla beraber okuma becerisi/alışkanlığı kazanmışlara hayat da yazarı, kahramanları biz olan, indeksi, önsözü, arka ve ön kapağı olan bir kitaptır.

Eğer Türkiye’deki günümüz Türkiye’sindeki insan hayatını okuyabiliyorsak: Bugün ülkemizdeki siyaset atmosferinin barometresi, vatandaşın partilere sıcaklığının termometresi, siyasetçilerinin vatandaştaki duygu/düşünce değişiminin odyometresi benzin-mazot fiyatları, evlere gelen cepleri yakan doğalgaz-elektrik faturaları, pazaryerindeki-marketlerdeki bir türlü kontrol edilmez hale gelen enflasyondur…

Eğer hayatımızı sürdürmemizin temeli olan ana tüketim maddelerindeki kontrol yetisi kontrolsüzlük  safhasına gelmişse seksen sene önce yazılan bir kitabın ”Üzümler şarap yapabilmek için ezilmelidir, elmaslar basınç altında şeklini alır. Zeytinler, yağını çıkarmak için sıkılırlar ve tohumlar, karanlıkta büyür. Ne zaman kendinizi ezilmiş, sıkışmış, baskı altında ya da karanlıkta hissederseniz, bilin ki güçlü bir değişim ve dönüşüm süreci içerisindesiniz. Bu sürece güvenin” cümlesindeki gibi  Türkiye güçlü bir değişim ve dönüşüm süreci içerisinde demektir.

Ve bu değişim ve dönüşüm süreci zengin, fakir, oradan, buradan, şuradan, şucu bucu demeden bilumum herkesi şemsiyesi altına toplayan Fatura Örgütü’nü (FATÖ) üretmiştir.

 

NOT: Bu yazı vesilesiyle ;

  1. Sosyal medyadaki paylaşımıyla bende anısı olan John Steinbeck’in  sözünü hatırlatan liseden arkadaşım emekli öğretmen Abdil Akçil’e,
  2. Hiçbir öğrencisini zayi etmemek için mecburiyetten disiplinli bir öğretmenlik yaşamı sürdüren Tarih öğretmenimiz Sayın Abdullah Bozok’a sağlıklı, mutlu ömürler dilerim…