Sorusu sorulmayan cevapları vermeyi bıraktığın anda anlamlı ve faydalı sorular sorabilme ferasetine sen de sahip olabilirsin.
* * * * *
Aklını özgürleştiremeyen insanın gönlünden sıcaklık sızmaz.
* * * * *
Bizler, babalarının doğduğu şehirlerde ölemeyen çocuklarız.
* * * * *
Stili olmayan fertlerin misyonu fitili ateşlemektir.
* * * * *
Hayat kaybedeni olmayan bir oyun kurmaktır.
* * * * *
Gölgesi yaşadığı topraklara uzun düşen insanlar yetiştirmeliyiz.
* * * * *
Biz; hayatta, slogan atanlardan değil, yaşadığı hayat ağızlarda ve kalplerde slogan olanlardan olmalıyız.
* * * * *
Unvan fetişizmine tutulan zavallılar, hayatları boyunca toplum ve kendi adlarına olumlu hiç bir değer biriktiremedikleri için sığınılacak tek liman kabilinden unvanlardan medet umuyorlar ve onu putlaştırıyorlar. Bu yara, merhem tutacak ve şifa bulacak gibi de gözükmüyor. Nereden mi çıkarıyorum? Bedbahtlar ve/veya varisleri; kabir taşlarına bile unvan yazdırıyorlar da ondan.
* * * * *
Yaşam öyle sürpriz gelişmelere gebedir ki dünün tercih edilmeyi ümitsizce bekleyen alternatiflerinden bazıları bu günlerde çok rahatlıkla mecburiyete dönüşebilir.
* * * * *
Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin her yerde Allah'ın (CC) rahmetini ve merhametini gördüğünüzde, yüreğiniz bir körük gibi kalkar ve iner. Kendinizi maddeten ve manen yükselmiş hissedersiniz. Bunu ömründe gerçek anlamda bir kez yaşayan bir insanın eski kendisi gibi kalabilmesi imkânsızdır.
* * * * *
Bir konferansım sonrasında bugüne dek aldığım en güzel dua: “Seni doğuran anaya ateş temas etmesin.”
* * * * *
ABD’nin Wisconsin eyaletinde polisin siyahî Amerikalı Jacob Blake’i arkadan vurarak ağır yaralamasını protesto eden ve maçlara çıkmayan NBA oyuncuları, katil ABD’nin on yıllardır dünyanın dört bir yanında katlettiği masum insanların varlığından gerçekten haberdar olsalar, lisanslarını yakarlardı.
* * * * *
Birilerinin, millete mâl olmuş değerlere (insan, fikir ve mekân) tapulu mallarıymış gibi davranmalarından gınâ geldi artık. Fena halde eski Sovyetlerdeki politbüro üyelerine benziyorlar.
* * * * *
Biz insanların en büyük problemi; ağzımızdan dökülenlerle kalbimizden geçenlerin aynı olmamasında aranmalı. Eylemlerin, söylemlerden uzağa düşmüş olmasını da bu bağlamda anlamlandırmalıyız. Ortada samimiyetsizlik var dostum.
* * * * *
Herhangi bir işi dünyanın herhangi bir yerinde bizden daha iyi, daha kaliteli ve kısa zamanda yapan birey ve toplumların var olduklarını bildiğimiz halde neden çıtamızı yükseltemiyor ve tekrar eden başarısızlıkları çok rahatlıkla sindirebiliyoruz?
* * * * *
Yazar Tarık Tufan bir televizyon programında “Ben, Endülüs’ten sonra bir daha İspanyolca konuşmadım” demişti. Biz de bu sözden ilhamla, son sözümüzü şöyle söyleyelim: “Biz, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan sonra kimseye REİS demedik.”
* * * * *
Boş dünyaya boş mezar. Vesselam…