ZAMAN ÜZERİNE

Abone Ol

Zamanın çok hızlı aktığı bir çağda olduğumuz söyleniyor. Bakınca gün 24 saat, hafta 7 gün, ay 30 gün ve yıl 365 gün 6 saat. Eğer bunlar değişmiyorsa o halde zaman nasıl hızlı akıyor?

İki tür zaman var: Saat zamanı ve algılanan zaman. Saat zamanı değişmiyor evet ama algılanan zaman öyle mi? Bazen zaman geçmek bilmez, bazen su gibi akar. Bu farkı yaratan duyularımız ve duygularımız. Beyni duyu organlarımız yoluyla dış dünyadan toplanan verileri işleyen bir mekanizma olarak düşünebiliriz. Dış dünyayı beş duyu organımızla görerek, duyarak, koklayarak, dokunarak ve tadarak algılıyoruz.

Dr. İnci Ayhan, zaman algısına yönelik araştırmaların son 15-20 yılda hız kazandığını, öncesinde ise bilim insanlarının daha çok mekan algısına odaklandıklarını; günümüzde ise bilim insanlarının dış dünyadan gelen sinyallerin zaman ve mekan boyutlarının ilişki içerisinde olduğunu kabul ettiklerini belirtiyor. Yani duyu organlarımız sadece mekandaki sinyalleri değil, aynı zamanda zamana ilişkin sinyalleri de birbiriyle ilişkili olarak algılıyor. Dış dünyadaki uyaranları –bir görüntü, ses, koku, his ve tat olarak algılarken, bunu zamandan bağımsız algılamıyoruz.

Algıladıklarımız nasıl bir işlemden geçiyor? Elbette önceki kayıtlı bilgilere göre. Karakterimiz, kişiliğimiz, önceki deneyimlerimiz, çeşitli şekillerde öğrendiklerimiz çerçevesinde algıladığımız uyaranlara bir anlam yüklüyoruz.

Diyelim ki, büyük bir sarsıntı hissettik. Önceki bilgilerimiz ve deneyimlerimiz bunun bir deprem olabileceğini, depremlerin tehlikeli olduğunu, tehlikeden korunmak için neler yapılabileceğini, tehlikeden korunmak için hızlı hareket etmek gerektiğini düşünmemizi sağlıyor. Dış uyarana atfettiğimiz anlam bizim bu uyaran karşısında nasıl bir tutum alacağımızı ve nasıl bir davranış sergileyeceğimizi belirliyor. Beyin öyle mükemmel bir mekanizma ki, tüm bunları saliseler içinde yapıyor.

Stres ve heyecan gibi duygular zamanı daha farklı algılamamıza neden oluyor. Bir tehlikeyle karşılaştığımızda sanki yıllar geçmiş gibi hissederiz ama daha birkaç saniye geçmiştir ya işte bu tamamen algı. Ya da çok mutlu, dingin, huzurlu olduğumuzda zamanın geçmesini istemeyiz belki ama bir bakmışız ki zaman su gibi akıp gitmiş.

Eğer zaman algısı bize bağlıysa, zamanı yavaşlatabilir, hatta durdurabilir miyiz? Mümkün gibi görünüyor. Çünkü eğer heyecanlandığımızda zaman genişliyor ve yavaşlamış gibi algılanıyorsa, daha dingin olduğumuzda ve hayatımızı bir rutine dönüştürdüğümüzde de hızlanıyorsa, o zaman hayatımızda hep bizi heyecanlandıracak yenilikler olmalı. Dikkatimizi ne kadar bizim için yeni olana odaklarsak o kadar da zaman genişleyecek. Harekette bereket vardır dedikleri de bu olsa gerek.