BİR BIÇAĞIN ARDINDAN

Abone Ol

Geçen hafta Cuma günü (02.12.2022) yaşanan elim olaydan sonra yazmak istedim ama elim varmadı. Yaşanan olayın vahameti ve vahşet derecesi insanı donduracak kadar kötü idi.
Haberlere göre, yaşları 16 ve 19 olan iki akraba zanlı, 36 yaşında silahsız bir insanı sekiz bıçak darbesi ile öldürdü. Geride hayatı artık hiçbir zaman o günden önceki gibi olmayacak anne-baba, üç çocuk ve bir eş kaldı. Allah rahmet etsin, kendisine gelen iki genç kızın emniyeti için çalıştığı dükkândan çıkan meslek ve iş sahibi gencecik bir insana Kadınana caddesi mezar oldu.
Ya sonra?
Zanlılar adliyeye götürüldüklerinde yine haberlere göre yakınları veya arkadaşları “başını örtme…” diye bağırıyor. Sonra görüntüleri izledim. Çünkü “başını eğme” gibi yorumlayanlar vardı ama yerel kullanışta bu anlama gelecek bir deyim değildi. Zaten polis zanlıların başını bastırdığı için (yaptığından övünen edayla yürümesinler diye) eğmemesi mümkün değildi. Kastedilen kapüşonlu kıyafetinin şapkasını başına geçirmesi olabilirdi.
Cehaletle izah edilemeyecek bir bayağılık… Oysa değil başını örtmek, yer yarılsa da içine girsem diye inlemesi gerekir ahiret inancı olan kişinin… Masum bir insanın canına kastetmenin dünya cezası biter ama ahiret hesabı bitmez.
O “delikanlılık telkini” yaptıkları zanlılar yargılama esnasında elleri önlerinde el-pençe durmuş, gözleri yerde ne kadar pişman olduklarını dilleri ile ikrar ederken vücut halleriyle de hakime göstermeye çalışacaklar.
Bindirildikleri araç ile yeniden cezaevine götürüldüklerinde ise “biz cinayetten girdik” havasında olacaklar. Cezaevinden çıktıklarında ise “racon sahibi” olma iddiasıyla “kostak kostak” yürüyecekler.
Oysa “delikanlılık” ve “racon sahibi” olmak silahsız bir insana karşı iki insanın “çıplak elle” kavga etmekten korkarak “kalleşçe” bıçak kullanması değildir. En azından eskiden değildi. Böyle davranan “korkaklara” o içine girmeye heveslendikleri “alem” tavır koyardı. Çünkü o aleme heveslenenlere “abileri” nasihat ederdi. Neden kavgadan uzak durmaları gerektiği, zor durumda kalırlarsa veya “mahallelinin iyiliği için (nefsleri için değil)” müdahale yaparlarsa kavganın eşit şartlarda olması gerektiği, kavgadan ne zaman çekilmeleri gerektiği gibi konular öğütlenirlerdi. Aksine davranan olursa “çakal” muamelesi görürdü.
Nereden mi biliyorum? Kasımpaşa İlkokulu, Merkez Ortaokulu’nda okuyup, anneannenizin evi eski Afyon dediğimiz yerde olursa bilirsiniz. Bende oradan biliyorum.
“Argo, kanundan kaçanların dili” der, Cemil Meriç. Bugünkü çakallar böyle bir dil oluşturamayacak kadar çakallaşmışlar. O dili erbabı anlar, dışarıdan duyan anlamlandıramaz. Bugünkülerin bildiği ise sadece “dayı, kardeş, yeğen” gibi toplumsal tahayyülde önemli ve temiz kelimelerdir. O kelimeleri dahi kirlettiler. Şimdi bu kelimelerin hitap olarak kullanıldığını duyunca, “tertemiz kelimelere dahi kıydınız” diye düşünüyorum.
Bir şehir hayal edin! Güpegündüz en kalabalık caddesinde iki genç kız güvenle yürüyemiyor. Masum bir genç insan sadece uyardığı için iki kişinin bıçaklı saldırısıyla öldürülüyor.
Hayal edebildiniz mi?
Hayal değil gerçek! Bu şehir içinde umarsızca yaşadığımız şehir…